Defterdar Nazlı Mahmut Efendi Medresesi (Eyüp)
İstanbul ili Eyüp ilçesi Çömlekçiler semtinde, Defterdar Caddesi’nde bulunan 1541 yılında yapılmış Defterdar Camisi’nin yanındaki medrese günümüze gelememiştir. Medrese ile ilgili olarak yalnızca Hüseyin Ayvansarayi Hadikat’ül Cevami adlı eserinde bazı bilgiler vermektedir:
“Ahşap medrese, mütevelli reyi ile evli olanlara oda oda kiraya verilmiştir.”
Bu medresenin yanındaki sıbyan mektebi ile birlikte 1766 yılında yıkıldığı sanılmaktadır.
Kazasker Arif Efendi Medresesi (Eyüp)
İstanbul ili Eyüp ilçesi, Yusuf Muhlis Paşa Caddesi ile Ruznameci Çıkmazı’nın birleştiği yerde bulunan bu medrese günümüze gelememiştir. Bugün arsası üzerinde Ziraat Bankası bulunmaktadır.
Kazasker Abdülbaki Arif Efendi, Selanik, Bursa ve Mısır Mollası olmuş, 1700 tarihinde de İstanbul Kadılığı’na getirilmiştir. Son olarak Rumeli Kazaskerliği görevini yapmış, 1713 tarihinde de ölmüştür. Mezarı Eyüp Sultan Camisi’nin Bostan İskelesi’ne açılan avlu kapısının solundadır. Medreseyi ölümünden sonra vasiyeti üzerine damadı ve talebesi Abdürrahim Faiz Efendi yaptırmıştır.
Medresenin mimari yapısı hakkında kaynaklarda herhangi bir bilgiye rastlanmamıştır.
Taşköprüzade Medresesi (Eyüp)
İstanbul Eyüp ilçesinde, Taşköprüzade İsameddin Ahmet Efendi’ninm yaptırmış olduğu bu medresenin Eyüp’teki yeri ve yapım tarihi bilinmemektedir. Taşköprüzade’nin 1561 yılında öldüğü dikkate alınacak olursa medresenin bu tarihten önce yapıldığı sanılmaktadır. Medresenin mimari yapısı ile ilgili kaynaklarda hiçbir bilgiye rastlanmamıştır.
Kangırılı Mustafa Efendi Medresesi (Eyüp) İstanbul, Eyüp ilçesi, Nişanca’da Nişancı Mustafa Paşa Caddesi ile Davut Ağa Caddesi’nin birleştiği yerde bulunan bu medrese ile ilgili kaynaklarda herhangi bir bilgiye rastlanmamaktadır. Yalnızca bu medresenin sonradan Şeyh Murat Efendi dergâhına dönüştüğü bilinmektedir. Hüseyin Ayvansarayi Hadikat’ül Cevami’de Şeyh Murat Efendi Tekkesi mescidi ile ilgili bazı bilgiler vermektedir:
“Banisi Şeyhülislâm Minkârizade Yahya Efendi’nin damadı Anadolu’dan mazulen vefat eden Kangırılı (Çankırı) Mustafa Efendi’dir. Aslında medrese olarak yapılmıştır.”
Medreseyi Damat Mustafa Rasih Efendi yaptırmıştır. İstanbul kadısı ve Rumeli payesi verilen Mustafa Rasih Efendi 1684 yılında ölmüştür. Medreseyi hangi tarihte yaptırdığı kesinlik kazanamamakla beraber burada bulunan 1652 tarihli mezar taşına göre, bu tarihten önce yaptırıldığı sanılmaktadır.
Medrese L şeklinde bir plan düzeninde olup, üzeri kubbelidir. Hücrelerin önünde kubbeli revaklar bulunuyordu. Bu revaklar XX. yüzyılın başlarında yıkılmış ve 1983 yılında da yeniden yapılmıştır. Medrese odalarının arkasındaki bahçede ise tekke şeyhinin eliböğründelerle çıkmalı üç katlı ahşap bir meşrutası bulunuyordu. Bu meşruta da 1983 yılında yıkılmıştır.
Gazenfer Ağa Medresesi (Fatih)İstanbul ili Fatih ilçesi, Kırkçeşme Mahallesi, Atatürk Bulvarı üzerinde, Bozdoğan Kemeri’ne bitişik olan Gazanfer Ağa Medresesi 1596 tarihli vakfiyesinden öğrenildiğine göre Sultan III. Mehmet’in (1595–1603) Kapı Ağalarından, Hasodabaşısı Gazanfer Ağa tarafından yaptırılmıştır. XVI. yüzyılın sonlarında yapılan bu medrese Davut Ağa’nın mimarbaşılığı sırasında yapılmıştır.
Medrese türbe ve sebilden meydana gelmiştir. Girişteki ön avlunun karşısına medrese hücreleri, kuzeydoğu köşesine Gazanfer Ağa’nın türbesi, güneydoğu köşesine de dışarıya taşkın biçimde sebil yerleştirilmiştir. Avlu duvarı ile türbenin arasına sonradan yapılan gömülerle küçük bir de hazire meydana gelmiştir.
Medrese 1782 yangınında harap olmuş, çeşitli zamanlarda onarılmış, son olarak da 1943–1944 yıllarında onarılmış ve günümüze iyi bir şekilde gelebilmiştir. Ön avlunun batısında yer alan medresenin avlusu kare planlıdır. Kesme köfeki taşı ile yapılmış olup, batı yönündeki duvarları taş ve tuğla dizilerinden oluşturulmuştur. Medresenin doğu cephesinin ortasındaki kapı basık kemerlidir. Ön avludan iki basamakla çıkılan sahanlığın üzeri ahşap bir saçakla örtülmüştür. Baklava başlıklı on iki sütunun taşıdığı revakların üzeri pandantifli geçişlerle on altı kubbe ile örtülmüştür. Revakların arkasındaki giriş dışında medrese U şeklinde on dört hücreden meydana gelmiştir. Güneybatı köşesine ise bir oda daha eklenmiştir. Medrese hücreleri kare planlı, üzerleri de pandantifli kubbelerle örtülmüştür. Bu odalar birer kapı ve pencere ile avluya açılmışlardır. Avlunun kuzey ve güneyindeki odalar ikişer üst pencere ile aydınlatılmıştır. Kuzey ve güneydeki odalar alt ve üst pencerelerle arkadaki iç avluya da açılmıştır. Odaların içerisinde birer ocak nişi ile onun iki yanında da birer dolap nişine yer verilmiştir.
Girişin karşısına gelen dershane-mescit kare planlı olup, zeminden 0.50 m. yükseklikte ve dışarıya taşkın olarak yapılmıştır. Avluya iki renkli taşın alternatifli sıralanması ile meydana gelmiş bir yay kemerle açılmıştır. Dershanenin üzeri tromplu bir kubbe ile örtülmüştür. İkisi altta, üçü de üstte olmak üzere revaklara, altlı üstlü beşer pencere ile de arkadaki iç avluya açılmıştır.
Dershanenin içerisinde karşılıklı birer niş iki yan duvara yerleştirilmiştir. Bu nişlerden biri mihrap nişi olarak kullanılmıştır. Bu nişlerin yanına da birer dolap nişi yapılmıştır.
Gazanfer Ağa Medresesi 1943–1944 onarımından sonra Belediye Müzesi olarak kullanılmıştır. Günümüzde Büyükşehir Belediyesi tarafından Karikatürcüler Derneği’ne 1989’da kiralanmış olup, günümüzde Karikatür ve Mizah Müzesi olarak hizmet vermektedir.
Amcazade Hüseyin Paşa Medresesi (Fatih) İstanbul ili Fatih ilçesi, Saraçhanebaşı’nda, Mimar Ayas Mahallesi’nde bulunan Amcazade Hüseyin Paşa Medresesi, dershane-mescit, kütüphane, sıbyan mektebi, on altı medrese hücresi, sebil ve sonradan bunlara eklenen bir çeşmeden meydana gelmiş olup, 2580 m2’lik bir alana yayılmıştır. Medreseyi Sultan II. Mustafa (1695–1703) devrinin sadrazamı Köprülüzade ailesinden Amcazade Hüseyin Paşa yaptırmıştır.
Amcazade Hüseyin Paşa, Sultan IV. Mehmet (1648–1687) zamanında Osmanlı devletinin çeşitli görevlerinde bulunmuş, 1683’te Viyana’yı ikinci kez kuşatan Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın yanında bulunmuştur. Viyana Kuşatması’nın başarısızlıkla sonuçlanması üzerine diğer devlet yöneticileri gibi tüm yetkileri alınarak Rikab-ı Hümayun’a gönderilmiştir. Daha sonra Gelibolu yakınındaki Çardak’a muhafız olmuş, Suyolcuzade Vezir Ali Paşa’nın 1688’de ölümü üzerine Seddülbahir muhafızlığına vezir unvanı ile getirilmiştir. Bundan sonra bir süre sadaret kaymakamlığı, yeniden Seddülbahir muhafızlığı ve kaptan-ı deryalık görevlerinde bulunmuştur. Bu dönemde Sakız Adası Osmanlı topraklarına katılmıştır. Ardından Anadolu’da çıkan ayaklanmaları bastırmaya çalışmış, Sultan II. Mustafa döneminde Macaristan’da Alman ordusu ile savaşmış, sadrazamlık makamına getirilmiştir. Kendi arzusu ile bu görevden ayrıldıktan sonra Silivri’deki çiftliğinde 1702’de ölmüştür.
Amcazade Hüseyin Paşa Osmanlı İmparatorluğu’nun zayıfladığı ve gerilemeye başladığı zor döneminde sadrazamlık yapmıştır. Paşanın bu medreseden başka Boğaziçi’nde yalısı, Edirne’de Buçuktepe’de yaptırdığı kasır ve Bursa’da bir tekkesi bulunmaktadır. Ayrıca Edirne’de başta çeşmeler olmak üzere çeşitli hayır eserleri de vardır.
Amcazade Hüseyin Paşa Medreseyi 1697–1702 yıllarında devam eden sadareti sırasında yaptırmıştır. Mimarbaşı İbrahim Ağa tarafından yapılmıştır. Yapı topluluğu doğal afetlerden ve yangınlardan ötürü zaman zaman harap olmuştur. Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1940 ve 1957, 1958 yıllarında onarılmıştır. Yapı topluluğunun yıkılan bölümleri, özellikle medrese hücreleri, kütüphane ve sıbyan mektebi yeniden onarılmış ve 1966 yılı sonlarında orijinal görünümüne uygun biçimde restore edilmiştir. Yapı topluluğunu ilk defa 1940 yılında Ekrem Hakkı Ayverdi 1957–1958 yıllarında da Y. Mimar Fikret Çuhadaroğlu restore etmiştir.
Medresenin yuvarlak kemerli girişinin yanında 1739 yılında eklenmiş Şeyhülislâm Mustafa Efendi Çeşmesi ile altında dört dükkân bulunan sıbyan mektebi bulunmaktadır. Kapının diğer yanında da üç ayrı bölüm halinde hazire ve sebil bulunmaktadır. Yuvarlak kemerli giriş kapısı köfeki taşından olup, profilli silmelerle daha belirgin bir şekle sokulmuştur. Kapının üzerine kartuşlar içerisine alınmış on iki mısralık sülüs yazılı Arapça bir kitabe yerleştirilmiştir.
Kitabe:
Lillâhi darun benahu
Lil ilmi sardun mücedded
Nizâmu ikdil meani
Fi ısrı hayrın muarded
Hayfu tefada yakinen
Annalgana imâ suyed
Fâzet simahu münibin
Hüsnü’l mesâi tezevved
Tarih-i tekmil-ia kad
Alhâ tamamen bimuhrad
Şedel Hüseynu vezirân
Lil ilmi dâran veceddet.
Giriş kapısından külliyenin ortasında şadırvan bulunan oldukça geniş bir avluya girilmektedir. Avlunun sağ tarafında kütüphane ile sıbyan mektebi ve dört medrese hücresi, girişin karşısında on bir medrese hücresi, sol tarafta da iki medrese hücresine yer verilmiştir. Böylece medrese on yedi hücreden meydana gelmiştir. Avlunun sol tarafında ise dershane-mescit bulunmaktadır.
Medrese hücreleri dershane-mescit ile kütüphane arasında kalan alanda, avluyu U şeklinde çevrelemektedir. Amcazade Hüseyin Paşa vakfiyesinde on altı medrese hücresinin ismi geçmesine rağmen bugün on yedi medrese hücresi bulunmaktadır. Bunlardan on yedinci hücre kuzey ve doğu medrese hücrelerinin birleştiği köşede üzeri açık bir mekândır. Bunun on yedinci hücre olup olmadığı da tartışmalıdır.
Medrese hücrelerinin önünde baklava başlıklı, yuvarlak kemerlerle birbirine bağlanmış, üzerleri kubbeli bir revak bulunmaktadır. Bunların üzeri kubbelerle örtülmüştür. Medrese hücreleri 4.00x4.00 m. ölçüsünde kare planlı olup, üzerleri küçük kubbelerle örtülüdür. Bu kubbelerin birbirleri ile eş olmadıkları dikkati çekerse de bu durum büyük olasılıkla değişik dönemlerde zarar gören yapının onarımı sırasında meydana gelmiştir. Köfeki taşından basık kemerli bir kapı ile içerisine girilen hücrelerin her birinin içerisinde iki veya üç dolap nişleri ve bir de ocak bulunmaktadır.
Medresenin dershane-mescidi üç taraftan yirmi iki mermer sütunun çevrelediği bir revakla görkemli bir konumdadır. Bu revakların üzerleri kubbe, çapraz ve ayna tonozlarla örtülmüştür. Bunların da üzerlerini düz ve meyilli bir çatı örtmektedir. Revakları meydana getiren sütunlar beyaz mermerden olup, başlıkları stalaktitlidir. Yalnızca güneydeki üç başlık baklavalıdır. Dershanenin girişi özellikle belirtilmiş ve burada içten malakâri sıvalı bir kubbeye yer verilmiştir. Girişin iki yanına da birer niş yerleştirilmiştir. Girişin üzerinde koyu mavi zemine yaldızlı bir sülüsle bir kitabe konulmuştur.
Kitabe:
Kad bena hâzihil buk’at-ül mübâreket-ül hasenete fid devlet-i Sultan Mustafa Han veziri-ül âzam Hüseyin Paşa fi seneti İsnâ aşere ve miete ve elf. h.1112 (1700).
Dershane kesme köfeki taşından olup, her kenarı 4.50–7.00 m. arasında değişen sekizgen planlı olup, üzeri 11.00 m. çapında merkezi bir kubbe ile örtülüdür. Kubbe kasnaksız olup, tamamen duvarlar üzerine oturtulmuştur. Altlı üstlü iki dizi halinde ve sekizgenin her kenarında ikişer tane olmak üzere yirmi sekiz tane pencere ile aydınlatılmıştır. Alt sıra pencereler dikdörtgen mermer söveli, üst sıradaki pencereler ise sivri kemerlidir. Giriş ekseni üzerinde bulunan mihrap yedi köşeli mermerden olup, mukarnaslı olarak sonuçlanır. Mihrabın üzerine sülüs yazı ile “kalellâhu taâlâ küllemâdahale aleyha zekeriyyel mihrap” yazılıdır.
Medrese avlusunun sağında dershane karşısında iki katlı kütüphane bulunmaktadır. Ampir üslubuna yakın kütüphanenin üzerindeki h. 1168 (1755) tarihli kitabesinden öğrenildiğine göre 1755 depreminden sonra Amcazade Hüseyin Paşa’nın kızı Rahmiye Hatun tarafından buraya eklenmiştir.
Külliyenin ön cephesinde bulunan sıbyan mektebine dış cephedeki dükkânların arasında bulunan yuvarlak kemerli bir kapıdan küçük bir girişe, oradan da merdivenle çıkılmaktadır. Dikdörtgen planlı olan, üzeri tonozlu sıbyan mektebi iki bölümden meydana gelmiştir.
Amcazade Hüseyin Paşa Külliyesi 1966 yılı onarımından sonra Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün “Türk İnşaat ve Sanat Eserleri Müzesi” haline getirilmiştir.
Fatih Medresesi (Fatih)
İstanbul ili Fatih ilçesi, Fatih Sultan Mehmet’in (1444–1446/1451–1481) 1463–1470 yıllarında yaptırmış olduğu külliyesinin bir bölümünü oluşturan medreseleri İstanbul’un fethinin hemen arkasından Ayasofya’daki medresesinden sonra yaptırmıştır.
Caminin iki yanında sıralanan medreselere “Sahn-i Seman” isimleri verilmiştir. Bu medreselerin dışında ve yine caminin iki yanında, arazinin meyilli olmasından ötürü daha aşağıda olduğundan “Tetimme” denilen öğrencilerin eğitime hazırlık medreseleri bulunuyordu. Bu medreselerden caminin Marmara Denizi yönünde olanlar Fatih’ten Edirnekapı’ya kadar uzanan Fevzi Paşa Caddesi’nin genişletilmesi sırasında yıktırılmış, Haliç tarafındakilerin yerlerine de bir ilkokul yapılmıştır. Bu medreselerden Haliç tarafındakilere Karadeniz Medreseleri ismi altında “Bahr-i Siyah”, Marmara tarafındakilere de Akdeniz anlamına gelen “Bahr-i Sefid” isimleri verilmişti. Saraçhanebaşı’ndan Edirnekapı’ya doğru uzanan yol üzerinde “Baş Kurşunlu”, “Baş Çifte Kurşunlu”, “Ayak Çifte Kurşunlu”, “Ayak Kurşunlu” şeklinde de isimlendirilmişlerdir.
Fatih Sultan Mehmet, caminin kuzey ve güneyine iki sıra halinde sekizer yapıdan meydana getirdiği Semaniye Medreselerinde sekiz ayrı müderrisin ders okutmasına karar vermiştir. Bunların arkasındaki yüksek derecede öğretim kurumu olan Semaniyeye öğrenci yetiştirmek amacı ile de Tetimme Medreselerini yaptırmıştır. Medreselerin yapımında Veziri Azam Mehmet Paşa’yı derslerin düzenlenmesinde Molla Hüsrev ile Ali Kuşçu’yu görevlendirmiştir. Bu medreselerde Tusi, Hocazade Musluhiddin Mustafa, Molla Abdülkerim, Kadızade Molla Kasım gibi devrin âlimleri müderrislik görevini üstlenmişlerdir. Semaniye Medreselerinde Mantık, Fıkıh, Kelam, Tefsir gibi ilimlerin yanı sıra Matematik, Geometri, Astronomi ve Tıp da okutulmuştur.
Kesme köfeki taşı ve tuğladan yapılmış olan bu medreselerin her biri on dokuzar hücre ve bir de dershane mescitten meydana gelmiştir. Medrese hücreleri kare planlı olup, avluya birer kapı ve pencere ile açılmışlardır. Ayrıca arka cephelere de altlı üstlü birer pencereleri bulunmaktadır. Bunların üzerleri kasnaklı kubbelerle örtülmüştür. Dershane olarak nitelenen bölüm ise yine kare planlı olup, diğer hücrelerden daha yüksek ve gösterişli biçimdedir. Dershanenin üzeri de kasnaklı kubbe ile örtülüdür.
Medreselerin ortak özelliği ortalarında revaklı birer avlularının bulunmasıdır. Tetimme Medreseleri ise günümüze gelemediğinden bunların mimarisi hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır. Bazı kaynaklara dayanılarak bunların üzerlerinin çatı ile örtülü olduğu sanılmaktadır.
Fatih Külliyesini oluşturan medreseler 1766 depreminde cami ve diğer yapılarla birlikte zarar görmüşse de kısa süre içerisinde yeniden onarılmışlardır. Tetimme Medreselerinin yıktırılması ve temel altı toprak tabakasının ortaya çıkması üzerine Akdeniz Medreseleri yıkılma tehlikesi ile karşılaştığından bunlar kalın gergi demirleri ile desteklenmiştir. Bu medreseler 1955 yılından itibaren Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilmiş ve bir bölümü öğrenci yurdu olarak kullanılmıştır.
Feyzullah Efendi Medresesi (Fatih)
İstanbul ili Fatih ilçesi, Macar Kardeşler Caddesi ile Feyzullah Efendi Sokağı’nın kesiştiği noktada bulunan bu medrese, kitabesinden öğrenildiğine göre; Sultan II. Mustafa’nın (1695–1703) hocası Şeyhülislâm Feyzullah Efendi kitaplık, mektep ve çeşme ile birlikte adeta küçük bir külliye konumunda 1700 yılında yaptırılmıştır. Mimarının kim olduğu bilinmemektedir. Ancak Şeyhülislâm Feyzullah Efendi döneminde Mimarbaşı olarak görev yapan Kayserili Mehmet Ağa tarafından planının tasarlandığı düşünülmektedir.
Bunlardan mektep 1912 yılında Macar Kardeşler Caddesi’nin genişletilmesi sırasında ortadan kaldırılmıştır. Buradaki onarım çalışmaları medreseyi olumsuz yönde etkilemiştir. Kaynaklardan öğrenildiğine göre de bu medresenin yıkılması da kararlaştırılmıştır. Ancak, İstanbul’da 1910 yılında bulunan Fransız elçisinin eşi Madam Bombar’ın o yıllarda İstanbul Eski Eserlerini Koruma Encümeni Onur Üyesi olmasından ötürü onun çabaları ile bu medrese yıkılmaktan kurtulmuştur. Harap durumdaki bu yapı 1916’da İstanbul Muhibleri Cemiyeti tarafından onarılmış ve Ali Emiri Efendi’nin çoğu yazma olan eserlerinden oluşan kitaplarının buraya bağışlanması ile kütüphaneye dönüştürülmüştür.
Medresenin önünden geçen yolun genişletilmesinden sonra medresenin kitaplık olarak kullanılan dershanesi ana cadde üzerinde kalmış, medrese avlusunun güneydoğu yönündeki sınırları taş babalar ve aralarına yerleştirilen demir parmaklıklarla belirtilmiştir.
Osmanlı Klasik dönem medrese mimarisini yansıtan bu yapı Lale Devri’nin özelliklerini de taşımaktadır. Medresenin Feyzullah Efendi Sokağı’nda bulunan cephesinde iki çeşme ile bir de girişi vardır. Basık kemerli kapının üzerinde h.1112 (1700) tarihli yapım kitabesi bulunmaktadır. Buradaki sokak zemininin yükseltilmesi nedeni ile medresenin çeşmeleri ile girişi çukurda kalmıştır. Bundan ötürü de medresenin asıl girişi 1983 yılında yapılan restorasyon sırasında yenilenmiştir. Bu giriş kubbe ile gösterişli biçimde belirtilmiştir.
Dikdörtgen planlı olan medresenin avlusunun kuzeydoğusuna dershane-mescit ile kitaplık, güneydoğu ve güneybatı kenarlarına da L şeklinde on medrese hücresi yerleştirilmiştir. Kitaplık ve hücrelerin kuzey kenarları giriş yönündeki bahçe duvarı ile birleştirilmiştir. Medrese hücrelerinin önündeki revaklar yalnızca hücrelerin önünde bulunmaktadır. Ayrıca avluya altı sütunun taşıdığı ahşap kubbeli mermer hazineli, köfeki taşından bir de şadırvan yerleştirilmiştir.
Kitaplık ve dershane bölümleri ortak bir ana mekânın iki yanına yerleştirilmiş ve böylece Osmanlı mimarisinde çok ender görülen bir plan tipi ortaya çıkarılmıştır. Bunun benzeri Şehzadebaşı’ndaki Damat İbrahim Paşa Külliyesi’nde de uygulanmıştır. Dershane-mescit ile kitaplık avludan biraz yüksek olup, kare planlı iki ayrı yapıdır. Eyvan niteliğindeki açık bir sofanın yanında yer almışlardır. Üç basamakla çıkılan giriş sahanlığındaki basık kemerli bir kapıdan sonra sekiz basamakla dershane ve kitaplığa ulaşılmaktadır. Her iki bölüm arasındaki dikdörtgen planlı bu ara mekânın merdiven ve geçitlerden arta kalan bölümleri sekiler halindedir. Bu mekânın oturma ve okuma amaçlı kullanıldığı sanılmaktadır. Geniş bir saçakla güneyden gelecek güneş ışıklarından korunmuştur. Dört demir eliböğründe ile desteklenen bu saçağın altı ahşap kaplamalıdır. Buradaki açık sofanın altı sütun ve duvarlara dayanmış kubbe ve tonozlarının almaşık düzeni ile farklı bir mimarisi vardır.
Medrese Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı Millet Kütüphanesi olarak kullanılmaktadır. Günümüzde restore edilmektedir. İçerisindeki kitaplar ve yönetim birimi geçici olarak Beyazıt Devlet Kütüphanesi’ndedir.
Sultan Selim Medresesi (Halıcılar Medresesi) (Fatih) İstanbul Fatih ilçesi, Vatan Caddesi ile Oğuz Han Caddesi’nin kesiştiği noktada bulunan bu medrese Kanuni Sultan Süleyman (1520–1566) tarafından, babası Yavuz Sultan Selim (1512–1520) anısına yaptırılmıştır.
Medresenin bulunduğu alan çevre düzenlemeleri ve önünde açılan Vatan Caddesi nedeni ile çukurda kalmıştır. Mimar Sinan’ın eserlerinin listesini veren Tezkiretü’l-Ebniye, Tezkiretü’l Bünyan ve Tuhfetü’l Mimarin’e göre Mimar Sinan tarafından yaptırılmıştır. Yapım tarihini belirten bir kitabesi bulunmamaktadır. Ancak kaynaklarda medresenin 1548–1549 yıllarında yaptırıldığı belirtilmektedir. Medresenin dershanesi 1562–1563 yılında bir minare ve minber eklenerek mescide çevrilmiştir.
Medrese kesme köfeki taşından ve yer yer tuğladan yapılmış olup, bir duvar içerisine alınmıştır. Bu duvarın Aksaray’a yönelik cephesine anıtsal bir giriş, yanına da kitabesi bulunmayan bir çeşme eklenmiştir. Üzeri kubbe ile örtülü olan bu girişten sonra ikinci bir kapı ile avluya geçilmektedir. Bu avlunun çevresinde medrese hücreleri U şeklinde sıralanmıştır. Medrese, on dokuz hücreden meydana gelmiş olup, bir eyvan ile avluyu üç yönden çevrilmiştir. Avlunun ortasında bulunan şadırvan günümüze ulaşamamıştır. Medrese hücrelerinin önündeki taş ayaklar üzerine oturtulmuş kubbeli kasnaklı revaklar yuvarlak kemerlerle birbirleri ile bağlantılıdır. Kare planlı olan hücrelerin üzerleri pandantifli kubbelerle örtülmüştür. Bu hücreler revaklara birer kapı ile açılmaktadır. Ayrıca bunların dışarıya ikisi altta biri üstte olmak üzere üçer penceresi vardır. İçlerinde bulunan ocakların yaşmakları günümüze ulaşamamıştır. Ocakların üzerindeki dörtgen ve altıgen prizma şeklindeki bacaları kurşunla örtülü yüksek külahlar şeklindedir.
Medresenin dershanesi güneybatı yönünde olup, avlunun simetrik ekseninden yana kaydırılmıştır. Yalnızca revak kısmı avlu içerisinde olup, dershanenin ana kütlesi dışarıya taşırılmıştır. Dershane giriş revakı kırma çatı ile örtülüdür. Kare planlı olan dershanenin girişine mukarnaslı bir mihrap yerleştirilmiştir. Dört cephesinde iki alt, iki de üst penceresi bulunmaktadır. Dershanenin üzeri pandantifli bir kubbe ile örtülmüş olup, kubbeye geçiş tromplarla sağlanmıştır. İçerisinde ilk yapılışına ait bezemesi günümüze ulaşamamıştır.
Medrese 1914 yılından sonra çevresindeki yangından zarar görmüş, 1918’de aşhane olarak kullanılmış ve aynı yıl yeni bir yangınla da harap olmuştur. Vatan Caddesi’nin açılması sırasında ortaya çıkan medrese 1958–1962 yılları arasında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilmiştir. Bundan sonra İstanbul Vakıflar Baş Müdürlüğü’nün yazma eserler ve halılardan oluşan teberrükât deposu olarak kullanılmıştır. 1968 yılında da medrese Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından İstanbul Vakıflar Baş Müdürü İhsan Erzin’in çabaları ile Yazı Sanatları Müzesi’ne dönüştürülmüştür. Bu müzenin Beyazıt Külliyesine taşınmasından sonra da 1994 yılından itibaren Sağlık Vakfına bağlı Şadiye Hatun Teşhis Kliniği olarak kullanılmaktadır.
Bayram Paşa Medresesi (Fatih)
İstanbul ili Fatih ilçesi, Haseki’de Haseki Külliyesi’nin yanında yer alan bu medrese, sıbyan mektebi, dergâh, türbe, sebil, çeşme ve dükkânlarla birlikte Veziriazam Bayram Paşa tarafından 1634–1635 yıllarında yaptırılmıştır. Mimarı kesin olmamakla beraber devrin Hassa Başmimarı Kasım Ağa olduğu sanılmaktadır.
Medrese XVIII. yüzyıldan bu yana çeşitli onarımlar geçirmiş, bunlardan sıbyan mektebi dışında kalanlar orijinal konumunu koruyarak günümüze gelebilmiştir. Günümüzde Haseki Caddesi bu yapıların kuzey yönündeki sınırını oluşturmuştur. Ayrıca bu caddeyi kesen, kuzey-güney doğrultusundaki Haseki Kadın Sokağı da yapıları iki ayrı parçaya bölmüştür. Haseki Kadın Sokağı’nın doğusunda medrese, sıbyan mektebi ve dükkânlar; batısında ise tekke, türbe, hazire, sebil ve çeşmeler bulunmaktadır.
Yapılar kesme köfeki taşından yapılmış, yer yer de moloz taş ve mermerler kullanılmıştır. Medrese Osmanlı medreselerinin büyük çoğunluğunda olduğu gibi açık avlulu ve revaklı olarak düzenlenmiştir. Kare planlı avlu çepeçevre sivri kemerli revaklar ve bunların arkasındaki medrese hücrelerinden meydana gelmiştir. Üzerleri pandantifli kubbelerle örtülü olan on altı dilimli revakların arkasında ise on dört adet medrese hücresi ve bir de dershane bulunmaktadır. Medrese hücreleri kare planlı, pandantifli kubbelidir. Kubbelerin her biri sekizgen kasnaklar üzerine oturtulmuştur. İç kısımda ocaklar ve dolap nişlerine yer verilmiştir. Medrese hücrelerinin kuzey kanadında kare planlı, üzeri on iki köşeli kasnaklı kubbe ile örtülmüş dershane bulunmaktadır. Bu bölüm medrese hücrelerinden ayrı olarak tasarlanmıştır.
Haseki Sultan Medresesi (Fatih) İstanbul Fatih ilçesi, Haseki semtinde, Kanuni Sultan Süleyman’ın eşi Hürrem Sultan’ın Mimar Sinan’a 1538–1551 yıllarında yaptırmış olduğu külliyesi, cami, medrese, imaret, darüşşifa ve sıbyan mektebinden meydana gelmektedir. Medresenin caminin kitabesine dayanılarak 1538–1540 yıllarında yapıldığı sanılmaktadır.
Caminin karşısında yer alan medrese, kare avluyu çeviren revakların arkasındaki odalardan meydana gelmiştir. Sokak cephesinin merkezindeki bir kapıdan içerisine girilen revaklı avlunun üç yanı medrese hücreleri ile çevrelenmiştir. Giriş ekseni üzerinde de üzeri büyük bir kubbe ile örtülü dershanesi bulunmaktadır. Böylece Klasik Osmanlı medrese plan şeması burada uygulanmıştır. Dershane giriş kapısının karşısında, revakların ortasında yer almaktadır. Medrese hücrelerinden dışarıya taşkın olan dershanenin üzeri 6.80 m. çapında bir kubbe ile örtülüdür. Dershanenin iki yanına üçerden altı, avlunun iki yanına da beşerden on oda yerleştirilmiştir. Bu hücrelerin üzerleri kubbe ile örtülü olup, içlerine ocak ve dolap nişleri yerleştirilmiştir.
Medresenin yan tarafındaki hücreler arasına karşılıklı iki dar mekân yerleştirilmiştir. Üzerleri beşik tonozla örtülü olan bu mekânlardan doğudaki dar ve karanlık hücre görünümündedir. Batıdaki bölüm ise sıbyan mektebi ile diğer yapılara geçit veren bir dehliz özelliğindedir.
Medresenin giriş tarafında hücreler bulunmamaktadır. Kesme taştan yapılmış olan medrese hücrelerinin üzeri kasnaklı kubbelerle örtülmüştür. Hücrelerin önündeki revak kemerleri kırmızı ve beyaz taştan almaşık düzende yapılmış olup, beyaz mermer ve somaki sütunlar tarafından taşınmaktadır. Bu sütunlardan dördü Nilüfer çiçeği biçiminde, diğerleri de baklava başlıklara sahiptir. Buradaki ana kapı ile dershane kapısı üzerinde bulunan renkli sır tekniğinde yapılmış 1539–1540 tarihli iki çini pano medresenin harap olduğu yıllarda korunma amacı ile Çinili Köşk’e götürülmüştür. Bunun dışında pencere alınlıklarında bulunduğu sanılan çinilerden günümüze hiçbir iz gelememiştir.
Haseki Külliyesi ile birlikte medrese de çeşitli yangın ve depremlerden zarar görmüş ve onarılmıştır. Son olarak 1963–1974 yıllarında Vakıflar Genel Müdürlüğü ile Club Mediterrane arasında yapılan anlaşma ile cami dışındaki binalar turistik amaçlı olmak üzere restore edilmiş, ancak semt sakinlerinin itirazı üzerine bundan vazgeçilmiştir. Günümüzde medrese Diyanet İşleri Başkanlığı’nın İstanbul Haseki Eğitim Merkezi olarak kullanılmaktadır.
Mihrimah Sultan Medresesi (Fatih) İstanbul ili Fatih ilçesi, Hatice Sultan Mahallesi’nde Edirnekapı surlarından girişteki Fevzi Paşa Caddesi üzerinde bulunan Mihrimah Sultan Külliyesi, Kanuni Sultan Süleyman (1520–1566) döneminde kızı Mihrimah Sultan tarafından Mimar Sinan’a yaptırılmış olup, cami, sıbyan mektebi, çifte hamam, çarşı ve medreseden meydana gelmiştir.
Yapı topluluğunun bir bölümünü oluşturan medrese caminin iç avlusunun güneybatı ve kuzeydoğu kenarında on dokuz hücre ve iki küçük eyvandan meydana gelmiştir. Cami ve medrese avlusuna Edirnekapı surları tarafındaki iki kapıdan ve kuzeydoğudaki kayyum odasının altındaki merdivenlerden çıkılmaktadır. Medresenin yan girişlerindeki iki küçük hücre imam ve kayyum odaları olarak ayrılmıştır. Avlunun uzun kenarına hücre yerleştirilmemiştir. Bu medresenin bir özelliği de dershanesinin bulunmayışıdır. Medresenin güneybatısında, hücrelerin arkasındaki küçük avluya helâlar yerleştirilmiştir.
Kesme köfeki taşı ve tuğla hatıllı medrese odalarının önüne yuvarlak kemerlerle birbirine bağlanmış bir revak yerleştirilmiştir. Bu revakların üzeri küçük kubbelerle örtülmüştür. Bunların arkasındaki medrese hücreleri kare planlı olup, üzerleri kubbelidir. İçlerine birer ocak nişi ile dolap nişleri yerleştirilmiştir. Ocakların dikdörtgen planlı, ince uzun bacaları kubbelerin arkasına sıralanmıştır. Avluda on altıgen planlı mermer bir şadırvan bulunmaktadır.
Medrese doğal afetlerden zarar görmüş ve kısmen de özelliğini yitirmiştir. Dershane kısmının bu afetler nedeni ile ortadan kalktığı sanılmaktadır.
Şeyhülislâm Esat Efendi Medresesi (Fatih) İstanbul ili Fatih ilçesi, Çarşamba Semtinde Manyasizâde ve İsmail Ağa caddelerinin kesiştiği noktada bulunan bu medreseyi Sultan I. Mahmut (1730–1754) döneminde Şeyhülislâm Esat Mehmet Efendi yaptırmıştır. Medrese yanındaki cami avlusundan köfeki taşından pencereleri olan bir duvarla ayrılmaktadır. Bu duvarın ortasındaki bir kapıdan Darülhadis’e girilmektedir. Bu kapının basık kemeri üzerindeki mermer kitabede de 1748 yılında yapıldığı yazılıdır.
Medrese dikdörtgen planlı olup, yine dikdörtgen planlı avlunun üç yönünü çeviren revakların arkasındaki hücrelerden meydana gelmiştir. Bu hücreler de aynı ölçüde olmayıp, güneydoğudaki avluya girişe yakın ucunda bulunan iki hücre dikdörtgen planlı tekne tonozlu olup, bu bölümün dershane olarak kullanıldığı sanılmaktadır. Medresenin kuzeyindeki hücre dikdörtgen planlıdır ve doğrudan doğruya revaka açılmaktadır. Üzeri kubbe ve tonozla örtülüdür. Bunun dışında kalan diğer hücreler kare planlı ve pandantif kubbe ile örtülüdür. Hücrelerin içerisinde birer ocak ve dışa açılan pencereler bulunmaktadır. Bu pencerelerin üzerine tuğla dolgulu hafifletme kemerleri yerleştirilmiştir.
Medrese Osmanlı mimarisinde Klasik ve Barok mimari arasındaki geçiş döneminde yapılmış olmasına rağmen, klasik dönemin mimari üslubu daha etkindir. Yalnızca avlu kapısının kemerlerindeki rozet ve yan sövelerdeki motifler barok özellikleri yansıtmaktadır.
Kaynaklardan 1869 yılında işlerliğini koruyan medresenin 1914 yılında harap olduğu ve 1918 yılında Fatih yangınında zarar gören ailelere tahsis edildiği anlaşılmaktadır. Medrese yanındaki İsmail Ağa Camisi ile birlikte 1952 yılında onarılmıştır. Bunun ardından 1979 yılında bir kez daha onarılmıştır. Günümüzde İsmail Sağa Camisi İlim ve Hizmet Vakfı tarafından kullanılmaktadır.
Cedid Abdürrahim Efendi Medresesi (Fatih)
İstanbul ili Fatih ilçesi, Darüşşafaka Caddesi ile Yeşil Sarıklı Sokağı’nın kesiştiği noktada bulunan bu medreseyi Rumeli Kazaskeri olan Cedid Abdürrahim Efendi 1747 yılında yaptırmıştır. Medresenin banisi Abdürrahim Efendi 1757 yılında ölmüş ve medresenin yanındaki mezarlığa gömülmüştür.
Osmanlı medreselerinde bir külliyeye bağlı olmayan tek medrese tipinde olan bu yapı Barok dönemde yapılmış olmasına rağmen yapı üslubu Klasik dönem özelliklerini taşımaktadır. Çarşamba Caddesi’nin açılması sırasında medrese kısmen zarara uğramıştır.
Dikdörtgen planlı, köfeki taşından yapılmış olan medrese avlusuna Darüşşafaka Caddesi’ndeki mermer söveli, basık kemerli bir kapıdan girilmektedir. Girişin güneydoğusunda üç dükkân sonraki yıllarda cephesi örülerek odaya dönüştürülmüştür. Medresenin avlusu kare planlı olup, üç yönde revak arkasındaki odalarla U düzeninde bir plan şeklindedir. Buradaki hücreler ve bir de dershaneden meydana gelmiştir. Avlunun güneydoğu yönünde hücrelerin arasında bulunan dershaneye mermer söveli barok kemerli bir kapıdan girilmektedir. Dershanenin yan duvarlarında birer pencere, birer dolap bulunmakta olup, hazireye bakan güneydoğu cephesi üç pencere ile dışarıya açılmıştır. Üzeri pandantifli bir kubbe ile örtülüdür. Medrese hücreleri kare planlı, üzerleri kubbe ile örtülmüştür. Bunlar dışarıya ikişer pencere ile açılmış olup, içlerinde birer ocak ile dolap nişine yer verilmiştir.
Medrese 1976 yılında onarılmış ve bu onarım sırasında özgünlüğünden oldukça uzaklaşmıştır. Günümüzde Kuran Kursu olarak kullanılmaktadır.
Cedit Ali Paşa Medresesi (Fatih)
İstanbul ili Fatih ilçesi, Karakümrük’te Hasan Fehmi Paşa Caddesi üzerinde bulunan bu medreseyi Kanuni Sultan Süleyman (1520–1566) dönemi sadrazamlarından Semiz Ali Paşa yaptırmıştır. Medrese ve çevre düzenlemesinde ve Fevzi Paşa Caddesi’nin açılması sırasında medresenin arka cephesi ana cadde üzerine çıkmıştır. Bu nedenle de kuzeydoğuda bulunan asıl giriş kısmı kapatılmıştır. Ancak, buradaki duvarda ocak ve niş izleri görülmektedir. Günümüzde Fevzi Paşa Caddesi üzerinden içeriye girilmektedir.
Medrese 1729 Balat yangınından ve 1894 depreminden zarar görmüştür. Bu nedenle de kuzey köşesine yapılan payandalarla yıkılması önlenmiştir. Medresenin Mimar Sinan’ın eserleri arasında ismi geçmektedir. Kitabesi bulunmadığından yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Ancak bazı kaynaklarda 1558 yılında buraya müderris tayin edildiği belirtilmekte olup, 1550–1560 yılları arasında yapıldığı sanılmaktadır.
Medrese mimari yönden Süleymaniye Evvel ve Sani, Sultan Selim ve Cafer Ağa medreselerine benzerlik göstermektedir. Kesme taş ve tuğladan yapılan medrese dikdörtgen planlı olup, medrese hücreleri avluyu U şeklinde çeviren revakların arkasındaki hücrelerden meydana gelmiştir. Avlu girişi yana kaydırılmış olmasına rağmen dershane avlunun simetrik eksenindedir. Bugün Hasan Fehmi Paşa Caddesi’nden yüksekte olan medreseye birkaç basamakla çıkıldığı sanılmaktadır. Avlunun giriş yönünde medrese hücrelerine yer verilmemiştir. Medrese kare planlı üzerleri kubbeli on beş hücreden meydana gelmiş olup, bunlar kuzeybatı, güneydoğu ve güneybatı yönlerine yerleştirilmiştir. Medrese hücrelerinin önündeki revaklar kare planlı ayaklar üzerine oturtulmuştur. Bunların üzerleri güneydoğu, güneybatı ve kuzeybatı yönlerinde çapraz tonozla, giriş yönünde de kubbe ile örtülüdür.
Dershanenin batısındaki ilk hücre ile köşe hücre arasında bir de eyvan bulunmaktadır. Dershanenin yanındaki güneybatı ve güneydoğu hücreler arasındaki tonozlu bir geçitle de yandaki bahçeye geçilmektedir. Dershane kare planlı olup, üzeri pandantifli bir kubbe ile örtülmüştür. İki yanındaki geçitlerle de yanındaki hücrelerden ayrılmıştır. Dershanenin avluya açılan girişinden başka yan revakları iki ile bağlantı kapısı bulunmaktadır. Dershanenin güneybatı cephesinde yalnızca üst pencereler bulunmaktadır. Diğer cephelerde ise iki alt bir de üst penceresi vardır.
Medrese 1960 yılında onarılmış, hücreler içerisindeki ocaklı kısımlar kapatılmış ve bodruma inmek üzere merdivenler yapılmıştır. Avlunun ortasındaki şadırvan günümüze ulaşamamıştır. Medrese bugün Sağlık Bakanlığı’na bağlı sağlık ocağı olarak hizmet vermektedir.
Şemsi Paşa Medresesi (Üsküdar)
İstanbul ili Üsküdar ilçesi, Şemsi Paşa Semtinde, cami, türbe, sıbyan mektebinden meydana gelen Şemsi Paşa Külliyesi’nin bir bölümünü oluşturan medrese, külliye ile birlikte 1580 yılında Şemsi Ahmet Paşa tarafından Mimar Sinan’a yaptırılmıştır.
Şemsi Ahmet Paşa, Sultan II. Selim (1566–1574) ve Sultan III. Murad (1574–1595) dönemlerinde vezirlik yapmıştır. İsfendiyar ailesinden Kastamonu Beyi Kızıl Ahmet Bey’in torunu, Mirza Paşa’nın da oğludur. Osmanlı Saray Okulu olan Enderun’da yetişmiştir. Avcıbaşı, Bölük Ağası, Müteferrika ve Sipahiler Ağası olmuştur. 1554 yılında Anadolu, bir süre sonra da Rumeli Beylerbeyliği yapmıştır. Sultan II. Selim tarafından vezirliğe yükseltilmiştir.
Yapı topluluğunun avlusunun kuzeybatı yönüne medrese hücreleri bir şerit gibi yerleştirilmiştir. On iki medrese hücresinden meydana gelmiş olan bu bölüm bir sıra kesme taş dizisi ve üç sıra tuğladan yapılmıştır. Hücrelerin ön kısmında baklava başlıklı on yedi sütunun taşıdığı bir revak bulunmaktadır. Buradaki sütunlar birbirlerine sivri kemerlerle bağlanmışlardır. Ancak medrese hücrelerinin duvarları üzerinde bu revaklarla ilgili kemer bağlantılarının izlerine onarım sırasında rastlanmamıştır. Revakların üzeri düz bir çatı ile örtülmüştür. Revak sütunlarında yeşil ve siyah porfir sütunlara da yer verilmiştir. Üsküdar İskele Meydanı’nın düzenlenmesi sırasında yeşil bir sütunun bulunarak cami avlusuna getirildiği, bunun bir benzerinin de itfaiye binasında bulunarak aynı yere taşındığı dikkate alındığında revaklarda kullanılan sütunların ne şekilde olduğu da ortaya çıkmaktadır. Bu bakımdan revakların orijinalinde yeşil ve siyah porfir olduğu sanılmaktadır.
Günümüzde medrese hücrelerine revakların kenarından ve ortasında bir de sütun bulunan bir kapıdan girilmektedir. Medrese hücreleri 2.95x2.95 m. ölçüsünde kare planlı olup, duvar kalınlıkları 0.80 m. dir. Hücrelerden her birinin içerisinde birer ocak ile bir veya iki niş bulunmaktadır. Hücreler altlı üstlü ikişer pencere ile aydınlatılmıştır. Köşe odalarında cephe görünümü olduğundan buradaki pencere sayısı daha artmıştır.
Medresenin dershane-mescidi hücrelerin ortasında, yapı topluluğunun da kuzeybatısındadır. Yuvarlak kemerli bir kapıdan girilen bu bölüm 7.00x7.00 m. ölçüsünde kare planlıdır. Üzeri basık sekizgen bir kasnağa oturtulmuş kubbe ile örtülüdür. İçerisi altlı üstlü on altı pencere ile aydınlatılmıştır. Yapı topluluğunun diğer bölümlerinde olduğu gibi burada da süsleyici bir elemana rastlanmamıştır.
Şemsi Paşa Külliyesi ile birlikte medrese de 1894 depreminde hasar görmüş ve İstanbul Vakıflar Başmüdürlüğü Y.Mimarı Süreyya Yücel tarafından 1940 yılında onarılmıştır. Medrese 1953 yılından itibaren Şemsi Paşa Halk Kütüphanesi olarak kullanılmaktadır.
Mihrimah Sultan Medresesi (Üsküdar)
İstanbul Üsküdar ilçesi, İskele Meydanı’nda Kanuni Sultan Süleyman’ın (1520–1566) kızı Mihrimah Sultan tarafından Mimar Sinan’a 1548 yılında yaptırılmış olan, cami, türbe, sıbyan mektebi ve handan meydana gelen külliyenin bir bölümünü oluşturan medrese külliye ile birlikte aynı tarihte yaptırılmıştır. Medresenin giriş kapısı üzerinde kitabesi bulunmamaktadır. Medresenin on dokuz kubbesi kurşunla kaplı olduğundan Kurşunlu Medrese ismi ile de tanınmaktadır.
Kaynaklardan öğrenildiğine göre medresenin yapımından sonra devrin ünlü müderrislerinden İmamzade Mehmet Efendi burada ders vermiştir. Onun ardından Şemseddin Ahmet Efendi, Arapzâde Mehmet Efendi, Şah Mehmet Çelebi, Hacı Muradzâde Dursun Efendi, Şeyhülislâm Çivizâde Mehmet Efendi de burada ders vermiştir. Mihrimah Sultan’ın vakfiyesinden öğrenildiğine göre medresede belirli günlerin dışında mazereti olmaksızın öğrenimi terk etmeyecek müderrise günde 50 akçe, öğrenciler arasında en bilgili olanına günde 5 akçe, medresede talebe olan ve mazereti olmaksızın dersi terk etmeyen 14 öğrencinin her birine günde 2'şer akçe, sabah namazından önce kapıyı açarak yatsıdan sonra kapayacak kapıcıya da günde iki akçe ve temizlik işlerine bakan ferraşa günde bir akçe verilmesi şart koşulmuştur.
Mihrimah Sultan Camisi’nin kuzey yönünde yer alan medrese kesme köfeki taşından yapılmıştır. Caminin avlusuna bakan görkemli giriş kapısının iki yanına birer üzeri stalaktitli mihrabiye yerleştirilmiştir. Giriş kapısı kırmızı ve beyaz mermerlerin alternatifli sıralanması ile oluşmuş yuvarlak kemerlidir. Medrese avlusunun iki uzun cephesine on dört oda yerleştirilmiştir. Bu odaların önünde baklava başlıklı mermer sütunların yuvarlak kemerlerle birbirine bağlandığı, üzerleri kubbeli bir revak bulunmaktadır. Medrese hücreleri kare planlı olup, içlerinde birer ocak ve dolap nişleri vardır. Üzerleri kubbe ile örtülmüştür.
Medrese avlu girişinin karşısına gelen mekâna kare planlı dershane yerleştirilmiştir. Dershanenin üzerinde kitabesi bulunmamaktadır. Dershanenin üzeri tromplu bir kubbe ile örtülmüştür. Dershane beş adet pencere ile aydınlatılmıştır.
Medrese Cumhuriyetin ilk yıllarında Çocuk Dispanseri ve Ruh Sağlığı binası olarak kullanılmıştır. Günümüzde özel bir tıp merkezidir.
Rumi Mehmet Paşa Medresesi (Üsküdar)
İstanbul Üsküdar ilçesinde, Şemsi Paşa Camisi’nin üst tarafında, Marmara Denizi ile Boğaz’a hâkim bir tepe üzerinde bulunan Rum Mehmet Paşa Camisi, medrese, hamamı ve imaretten meydana gelen yapı topluluğunun bir bölümünü oluşturan medrese, külliye ile birlikte 1471–1472 yıllarında yaptırılmıştır. Kitabesi günümüze gelememiştir. Bu yapı topluluğundan günümüze yalnızca cami ile türbe gelebilmiştir.
Hüseyin Ayvansarayi’nin Hadikatü’l Cevami isimli eserinden medresenin 1770 yılına kadar harap durumda olduğu öğrenilmektedir. Ne zaman yıkıldığı konusunda yeterli bilgi bulunmamaktadır.
Rum Mehmet Paşa, Fatih Sultan Mehmet (1444–1446/1451–1481) devri Sadrazamlarından olup, Osmanlı saray okulu olan Enderun’dan yetişmiştir. Saraydan çıktıktan sonra Beylerbeyi Serdar ve Vezir görevlerinde bulunmuş, 1466 yılında Mahmut Paşa’nın yerine Sadrazam olmuştur. 1470 yılında da azledilerek idam edilmiştir.
Medrese bugünkü Eşref Saat Sokağı (Medrese Sokağı) üzerinde bulunuyordu. Günümüze gelemeyen bu medresede İstanbullu Ahmet Çelebi, Ahizâde Hasan Efendi, Mu'idzâde Mehmet Efendi, Ayaşî Ahmet Efendi, Mollazâde İbrahim Efendi, Bakkalzâde Bostan Efendi, Geylânî Mehmet Efendi ders vermiştir.
Ahmediye Medresesi (Üsküdar)
İstanbul ili Üsküdar ilçesi, Ahmediye Semtinde Gündoğumu Caddesi ile Esvapçı Sokağı’nın birleştiği köşede meyilli bir arazi üzerindeki bu medrese, Tershane Kethüdası Eminzâde Hacı Ahmet Ağa tarafından 1721–1722 tarihinde yaptırılan cami, kütüphane, türbe, sebil ve çeşmelerin bir bölümünü oluşturmaktadır. Mimarının Kayserili Mehmet Ağa olduğu sanılmaktadır.
Yapı topluluğunun medresesi güneyde L şeklinde bir plan göstermektedir. Kesme köfeki taşından yapılmış olan medresenin hücreleri önünde yuvarlak kemerli ve kubbeli bir revak bulunmaktadır. Baklava başlıklı sütunların yer aldığı bu revakın arkasında medrese odaları sıralanmıştır. Kare planlı medrese odalarının üzeri kubbelerle örtülü olup, içerisinde ocak nişleri ve dolap yerleri bulunmaktadır. Medresenin hücrelerinin arka tarafında da helâlar yer almıştır.
Medresenin dershanesi Gündoğumu Caddesi’ne açılan ve aynı zamanda Tekke Kapısı denilen giriş kapısının üzerine fevkâni olarak yapılmıştır. Sekiz köşeli dershanenin üzeri ana duvarlar üzerine oturan kubbe ile örtülmüştür. Dershanenin önünde mukarnaslı sütunların meydana getirdiği bir revak bulunmaktadır. Bu revakın ortası çapraz tonozlu, yanları da kubbe ile örtülüdür. Dershanenin giriş kapısı üzerine beş satırlı 1722 tarihli bir de kitabe yerleştirilmiştir. Dershane altlı üstlü iki sıra pencere ile aydınlatılmıştır. İç kısımdaki mermer mihrap mukarnaslı olup, dışarıya çokgen ve yarım kubbeli olarak taşırılmıştır.
Dershane-mescit Mahmut Raci Efendi tarafından 1724 tarihinde Rıfai tekkesi haline getirilmiş, sonradan terk edilmiştir. Caminin son cemaat yerinin olduğu yere ahşap olarak eklenmişse de dergâh 1931’de çökmüştür. Dershanenin içerisinde yakın tarihlere kadar dergâha ait eşyalar bulunuyordu.
Medrese odaları, Hilâl-i Ahmer'in sonra da Kızılay'ın imareti haline getirilmiş ve 1965 yılına kadar Üsküdar’daki yoksul halka yemek dağıtılmıştır.
Çinili Medrese (Üsküdar) İstanbul ili Üsküdar ilçesi, Murat Reis Mahallesi’nde, Çinili Semtinde Çavuşdere Caddesi ile Çinili Mescit Sokağı’nın birleştiği köşede olan Çinili Külliyesi, Sultan İbrahim’in (1640–1648) döneminde Kösem Valide Sultan tarafından yaptırılmıştır. Yapı topluluğu cami, medrese, sebil, sıbyan mektebi, çeşme ve çifte hamamdan meydana gelmiş olup, mimarı Kasım Ağa’dır.
Çinili Medresesi caminin kuzeydoğusunda, avlunun köşesinde bulunmaktadır. Caminin kitabesinde bu medreseden söz edilmemekle beraber, medresenin 1640 yılından sonra yapıldığı sanılmaktadır. Hüseyin Ayvansarayi Hadikatü’l Cevami isimli eserinde bu yapıdan Darülhadis olarak söz etmiş ve 1912 yılında da faaliyette olduğunu belirtmiştir.
Medrese avlunun güney duvarına bitişik olup, yüksek bir kaide üzerinde yapılmıştır. L biçimli plana sahip olan medresenin planında arazi konumundan ötürü bazı düzensizlikler de görülmektedir. Medrese önünde bir sundurma veya revakın olduğu sanılmakla beraber, günümüzde bunlarla ilgili bir ize rastlanmamıştır. Sekiz hücreden meydana gelen medresenin üzeri pandantifli kubbelerle örtülmüştür. L şeklinde birleşen köşedeki bölüm diğerlerinden daha büyük ölçüde olup, büyük olasılıkla dershane olarak tasarlanmıştır. Köfeki taşından yapılmış olan bu bölüme dikdörtgen söveli bir kapı ile girilmektedir. İçerisinde bir mihrap nişi ile iki yanında dikdörtgen nişlere yer verilmiştir. Doğu tarafında iki dikdörtgen pencere ile avluya açılmaktadır.
Medresenin altı odasının dikdörtgen söveli kapı ve pencereleri bulunmaktadır. Ayrıca hücrelerin girişlerinin karşısında birer ocak ve nişe yer verilmiştir. Yalnızca doğu yönündeki küçük hücre dışarıya açılmaktadır. Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1970’te restore edilmiştir.
Gülfem Sultan Medresesi (Üsküdar)
İstanbul ili Üsküdar ilçesi Gülfem Hatun Mahallesi’nde bulunan Gülfem Hatun Camisi’nin yanında bulunan ve günümüze gelemeyen bu medrese XVI. yüzyılın ikinci yarısında yapılmıştır.
Gülfem Hatun Kanuni Sultan Süleyman’ın (1520–1566) cariyelerinden, sonra da kadınlarından olup, Üsküdar’da kendi adına bir cami yaptırmıştır. Caminin doğusunda küçük bir hazire vardır.
Gülfem Hatun Camisi’nin yanında medrese, türbe ve sıbyan mektebi bulunuyordu. Bu yapı topluluğu 1850 yılındaki yangın sırasında bütün mahalle ile birlikte yanmıştır. Bu yangından on dokuz yıl sonra 1868–1869 tarihinde cami ile sıbyan mektebi halk tarafından onarılmıştır. Ancak medrese ile türbe onarılamamış olup, günümüze gelememiştir.
Beşiktaş Medreseleri (Beşiktaş)
İstanbul Beşiktaş ilçesinde XVI. yüzyılda Hayreddin Paşa Medresesi, Yahya Efendi Medresesi ve Sinan Paşa Medresesi yapılmıştır. Bunlardan günümüze yalnızca Sinan Paşa Medresesi gelebilmiştir.
Yahya Efendi Medresesi (Beşiktaş)
Yahya Efendi Medresesi, Şeyh Yahya Efendi dergâhı içerisindeki geniş bir alanda bulunuyordu. Mescit, hamam ve çeşmenin de yanında yer aldığı medresenin yapımına 1538’de başlanmış, XVIII. yüzyılda buna yeni binalar eklenmiştir. XIX. yüzyılda ise medrese arazisinin büyük bölümü Yıldız Sarayı ile Çırağan Sarayı bahçesi içerisinde kalmıştır.
1869 yılında düzenlenmiş olan medreseler listesinde bu medresenin ismine rastlanmayışı medresenin bu tarihten önce yıkıldığına işaret etmektedir.
Hayrettin Paşa Medresesi (Beşiktaş) Beşiktaş’ta Barbaros Hayrettin Paşa’nın 1552’de yaptırdığı medresenin yanında mescit, kütüphane, aşhane, sıbyan mektebi, darül kura ve türbe bulunuyordu.
Barbaros Hayrettin Paşa’nın vakfiyesinden medresenin on iki hücreli olduğu anlaşılmaktadır. Hüseyin Ayvansarayi’nin Hadikatü’l Cevami isimli eserinde bu medresenin dershanesinin mescit olarak kullanıldığı belirtilmiştir. Medresenin ne zaman yıkıldığı kesin olmamakla beraber, XIX. yüzyılın ikinci yarısında yıkılmıştır. Nitekim 1869 tarihli İstanbul medreseleri listesinde de bu medresenin ismine rastlanmamıştır.
Sinan Paşa Medresesi (Beşiktaş) İstanbul ili Beşiktaş ilçesi, Barbaros Bulvarı ile Beşiktaş Caddesi’nin birleştiği yerde Barbaros anıtının karşısında bulunan Sinan Paşa Medresesini, Sadrazam Rüstem Paşa’nın kardeşi Kaptan-ı Derya Sinan Paşa cami, çifte hamam ile birlikte yaptırmıştır. Yapı topluluğu Sinan Paşa’nın 1553 yılında ölümünden sonra tamamlanmıştır. Cami üzerindeki kitabede de caminin 1555 yılında tamamlandığı yazılıdır.
Sinan Paşa Camisi’nin avlusunda bulunan medrese hücreleri özgünlüğünü koruyamamıştır. Kare planlı, üzeri kubbeli odalardan meydana geldiği sanılan, taş ve tuğlanın almaşık düzende işlenmesi ile meydana gelen on iki medrese hücrelerinin üzeri bugün çatı ile örtülüdür. Bu çatının buraya ne zaman yerleştirildiği bilinmemekle beraber Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1930’lu yıllarda yapıldığı sanılmaktadır. Yalnızca avlusundaki mermer şadırvan özgün hali ile günümüze gelebilmiştir. Medrese odalarının arkasında, içerisinde helâların bulunduğu küçük bir avlu vardır.
Kaynaklardan medresenin 1557 yılında öğrenime açıldığı, 1869 yılında 31 öğrencisinin bulunduğu 1914’te de kadro dışı bırakıldığı öğrenilmektedir.